Kabir ve Kabir Suali

Kabir ve Kabir Suali

Kabir ve Kabir Suali


Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Ölü kabre konulduğunda kabir şöyle der:

— Yazıklar olsun sana ey Ademoğlu! Neye mağrur olup da beni hesaptan çıkardın! Benim fitne yuvası, karanlık evi, yalnızlık diyarı, böceklerin yeri olduğumu bilemedin mi? Benden niçin gafi oldun? Çünkü bana uğradığında ayakların geri geri gidiyordu!

Eğer vefat eden kişi salih amel sahibi biri ise kabre şöyle cevap verir:

— Peki sana gelen kişi iyiliği emreden ve kötülüğe engel olan biri ise tavrın nasıl olur?

Kabir şöyle cevap verir:

— 0 zaman ben de yeşil bir bahçeye dönerim, cesedi de nura dönüşür ve ruhu da Allah Teala’ya c.c. yükseIir!”[697]

Ubeyd b. Umeyr el-Leysi şöyle der:

“Ölen her kişi için içine konulduğu kabir şöyle der:

— Ben karanlık evi, yalnızlık diyarı ve tek başına kalma yeriyim! Eğer hayatta iken Allah Teala’ya itaatkar bir kul idiysen, ben de bugün senin için rahmet olurum. Eğer dünyada iken isyankar biri idiysen, ben de bugün senin için intikam alma yeri olurum! Ben, içime itaatkar olarak giren kulların sevinçle çıktığı ve isyankar olarak girenlerin feryatlarla çıktığı yerim!”

Muhammed b. Sabih şöyle der: ( Sh: 356 )

“Bize ulaşan bilgilere göre, bir insan kabre konulup da kendisine azap edilmeye başlandığında yahut hoşlanmadığı birtakım şeylerle karşılaşınca, kabristanda yatan diğer ölü komşuları ona şöyle der:

— Ey dost ve komşularının ölümünden sonra dünyada kalmış kişi! Senin önünden ölüp gitmemiz senin ibret almanı sağlamadı mı? Bizden daha önce ölmüş olanlar senin düşünmeni sağlamadı mı? Henüz fırsatın var iken, bizlerin öldükten sonra amel defterlerimizin kapandığını anlayamadın mı? Bizim işleme fırsatını kaçırdığımız hayırlı amelleri sen işleyemez miydin?

Ayrıca yer tabakalarından kendisine şöyle hitap gelir:

— Ey dünyanın görünüşüne aldanan kişi! Senden önce yakınların içinde dünyaya aldanmış ve ecellerinin yetişerek kabre çekip götürdüğü kişileri toprağın kaybettiğini görüp bundan ibret alman gerekmez miydi? Halbuki bütün bunlar gözlerinin önünde yaşanmaktaydı. Ölenlerin, sevdikleri tarafından omuzlarda taşınarak herkes için kaçınılmaz son durak olan kabre doğru götürüldüklerini görmekteydin!”

Yezid er-Rakkaşi şöyle der:

“Öğrendiğime göre, ölü kabre konulunca amelleri başına üşüşüp etrafını kuşatır. Allah’ın izni ile ameller dile gelerek kendisine şöyle der:

— Ey kabir çukurunda tek başına bulunan ku!! Dostların, ailen ve yakınların artık seni terk etti. Bugün artık bizden başka yakının yok!”

Ka’bul-Ahbar rh.a. der ki:

“Salih kul kabre konulunca namaz, oruç, hac, zekat, cihad ve sadaka gibi salih amelleri gelip etrafını kuşatır. Azap meleği ayak tarafından yaklaşmak isteyince namaz şöyle der:

— Ondan uzak dur, sizin buradan ona yaklaşmanız mümkün değil! Bu ayaklar üzerinde uzun süre durarak beni (namazı) kılmıştı!

Sonra azap melekleri baş tarafından yaklaşmak ister. Bu sefer de oruç şöyle der:

— Buradan ona yaklaşamazsınız! Çünkü o Allah rızası için uzun süre açık ve susuzluğa dayandı!

Azap melekleri bunun üzerine yanlardan yaklaşmak ister. Bu sefer de hac ve cihad karşılarına dikilerek onlara şöyle der:

— Ondan uzak durun! Nefsini seferber ederek ve bedenini yorarak Al lah yolunda hac yaptı ve cihad etti. Buradan ona yaklaşamazsınız! ( Sh: 357 )

Bu kez de azap melekleri elleri tarafından sokulmaya çalışır. Nihayet sadaka da, dile gelir ve şöyle der:

— Sahibini rahat bırakın! Nice sadakalar şu iki elden çıkıp Allah rızası için fakirlerin ellerine girdi.

Bunun üzerine kabirde yatan o ölüye şöyle denilir:

— Müjdeler olsun sana! Hayatta iken ne güzeldin, ölü iken de ne güzelsin!

Sonra rahmet melekleri gelir kabrini cennet döşekleri ve cennet yaygıları ile tefriş ederler. Kabri, gözünün görebildiği kadar genişletilir, cennetten bir kandil getirilir ve Cenab-ı Hakkın kendisini kabrinden tekrar dirilteceği güne kadar onun nuru ile aydınlanır.

Ubeydullah b. Ubeyd b. Umeyr bir cenazede şöyle der: Bize ulaşan haberlere göre Rasülullah s.a.v. şöyle buyurmuştur:

— Cenaze kabre konulur, yukarıdaki ayak seslerini duyar fakat kimseyle konuşamaz. Sadece kabir kendisiyle konuşur ve şöyle der:

— Ey Ademoğlu! Yazıklar olsun sana! Seni kabre girme konusunda uyaran olmadı mı? Kabrin darlığı, pis kokusu, dehşeti ve böcekleri hakkında seni uyaran olmadı mı? Benim için ne hazırlık yaptın?”[698]

Bera’ b. Azib r.a. şöyle anlatır:

“Rasulüllah s.a.v. ile birlikte Ensar’dan birinin cenazesinde bulunduk. Rasül-i Ekrem s.a.v. başını eğerek kabrin başına oturdu ve sonra şöyle buyurdu:

— Allahım! Kabir azabından sana sığınırım!

Rasülullah s.a.v. bunu üç defa tekrarladı ve sonra şöyle dedi.

— Mümin kul ahiret yolculuğuna başlarken, Allah Teala c.c. ona neleklerini gönderir. Meleklerin yüzleri güneş gibi parlaktır, yanlarında lüzel kokular ve kefen getirerek gözlerinin alabildiğince dizilerek karşısında otururlar. Ruhu çıkınca göklerle yer arasındaki bütün melekler ile semadaki meleklerin tamamı ona dua ederler. Gökteki bütün kapılar açılır ve mümin kulun ruhunun kendisinden girip yükselmesini arzular. Melekler ruhu alıp göğe yükseltince şöyle der:

— Ya Rabbi! Falanca kulunu getirdik!

Cenab-ı Hak şöyle buyurur: ( Sh: 358 )

— Onu geri götürün ve kendisine hazırladığım dereceleri gösterin! Çünkü ben ona: «Sizi topraktan yarattık ve tekrar sizi oraya döndüreceğiz!»[699] diye söz vermiştim.

Mezardaki kişi kabirden dönüp gidenlerin ayak seslerini işitir. Tam bu esnada kendisine şu sorular sorulur:

— Ey falanca! Rabb’in kim? Dinin ne? Peygamberin kim?

Bu sorulara şöyle cevap verir:

-Rabb’im Allah c.c., dinim İslam ve peygamberim Muhammed s.a. v. ‘dir!

Yukarıdaki soruları sorarken kendisine oldukça sert davranırlar, fakat bu kabirdeki ölünün karşılaşacağı son sıkıntıdır. Cevapları alınınca «Doğru söyledin!» diye nida eder. Bu husus şu ayet-i kerimede ifadesini bulur:

“Allah Teala sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.”[700]

Sonra yanına güzel yüzlü, güzel kokulu ve güzel giyimli biri gelerek şöyle der:

— Seni Allah’ın rahmeti ve içinde ebedi nimetler bulunan cennetleri ile müjdelerim!

Kabirdeki kişi şöyle cevap verir:

— Allah c.c. seni de hayırla müjdelesin! Sen kimsin?

— Ben senin salih amelinim. Vallahi, senin ibadet yapmaya ne kadar hevesli olduğunu ve günahlara karşı ne kadar yavaş ve çekingen davrandığını iyi biliyordum. Allah Teala seni hayırla mükafatlandırsın.

Sonra şöyle diye nida edilir:

— Onun için cennet döşeklerinden bir döşek serilir, kabirden cennete bir kapı açın!

Bunun üzerine kendisi için bir cennet döşeği serilir ve kabrine cennetten bir kapı açılır. Sonra kabirdeki kişi şöyle der:

— Allahım! Kıyamet gününü bir an önce gerçekleştir ki, ben de aileme ve yerime kavuşayım! ( Sh: 359 )

Kafir kişi de dünyadan ayrılıp ahiret yolculuğuna başladığı sırada yanına kaba ve sert görünüşlü melekler iner. Yanlarında ateşten elbiseler ve katrandan gömlekler vardır. Hemen kafirin etrafını sararlar. Ruhu çıkınca, yerle gökler arasındaki bütün melekler ve yeryüzündeki meleklerin tamamı onu lanetler. Bütün gök kapılan kendisine kapanır. Gök kapılarından hiç biri o pis ruhun kendisinden geçerek yukarı çıkmasını istemez. Bu yüzden yukarı çıkarken geri aşağı atılır. Derler ki:

Ya Rabbi! Falanca kulun ruhu! Onu gökler de yer de kabul etmedi! Cenab-ı Hak c.c. şöyle buyurur:

— Götürün onu ve kendisine hazırladığım azabı gösterin. Çünkü ben ona şöyle söz vermiştim:

«Sizi topraktan yarattık ve tekrar sizi oraya döndüreceğiz!”[701]

Mezardaki kişi kabirden dönüp gidenlerin ayak seslerini işitir. Tam bu esnada kendisine şu sorular sorulur:

— Ey falanca! Rabb’in kim? Dinin ne? Peygamberin kim?

Bu sorulara şöyle cevap verir:

— Hiç bilmiyorum!

Kendisine «Bilemeyesin!» denilir. Sonra yanına çirkin yüzlü, pis kokulu, pis elbiseli biri gelir ve ona şöyle der:

— Sana Allah’ın azabını ve ebediyen devam edecek olan acıklı azabı müjdelerim!

Ölü şöyle karşılık verir:

— Allah Teala da seni şer ile müjdelesin! Sen de kimsin?

Ölünün karşısındaki ona şöyle cevap verir:

— Ben senin çirkin amelinim! Allah’a yemin ederim ki ben senin Allah’a isyan konusunda çok hızlı, Allah’a itaat konularında ise çok yavaş olduğun çok iyi biliyordum. Allah senin cezanı versin!

Kafir de şöyle karşılık verir:

— Allah senin de cezanı versin!

Bundan sonra onun üzerine sağır ve kör bir azap meleği tayin edilir. Meleğin yanında demir bir topuz vardır. Bu topuzu bütün insanlar ve melekler bir araya gelip kaldırmaya çalışsalar güçleri yetmez. Bu topuzla bir ( Sh: 360 ) dağa vursa onu toprağa çevirir. İşte bu topuzla kafire bir darbe vurur onu toz haline getirir. Sonra ruhu kendisine iade edilir, arkasından bu topuzla iki gözü arasına öyle bir darbe vurur ki, insanlar ve cinler dışındaki bütün canlılar onun şiddetini duyarlar.

Sonra bir nidacı şöyle nida eder.

— Onun için ateşten iki levha halinde yatak serin ve kendisine cehennemden bir kapı açın!

Bunun üzerine ateşten iki levha halinde döşek serilir ve cehennemden bir kapı açılır.”[702]

Muhammed b. Ali b. Hüseyin r.a. şöyle der:

“Ölen her kişiye iyi ve kötü ameli mutlaka gösterilir, iyi amellere gözlerini dikip bakar, kötü ameller karşısında başını öne eğer.”

Ebü Hureyre r.a. Rasülullah s.a.v.’den şöyle rivayet eder:

“Mümin kişinin ölüm anında yanına, içinde misk ve reyhan kokuları bulunan ipekler ile melekler gelir. Ölmek üzere olan kişinin ruhu tereyağından kıl çeker gibi çekilip alınır ve kendisine şöyle denilir:

— Ey huzura kavuşmuş ve tatmin olmuş ruh! Sen Rabb’inden razı Rabb’in de senden hoşnut olarak Allah’ın yüceliğine ve keremine doğru koş!

Ruhu çıkınca meleklerin yananda bulunan misk ve reyhana konularak ipek parçasına sarılır ve İlliyyün denilen makama gönderilir.

Kafir kişi ölmek üzere iken, içinde kor ateş bulunan kaba bez parçası ile bir kısım melek yanına gelirler. Ruhunu şiddetli bir şekilde çekip çıkarırken şöyle derler:

— Ey pis ruh! Üzgün ve Rabb’inin öfkesini üzerine çekmiş olarak O’nun ceza ve azabına doğru çık!

Ruhu çıkınca, bu kor parçalarının üzerine konulur. Bu kor parçaları kaynama sesi gibi fokurdar. Sonra kaba kumaşa sarılır ve Siccin denilen yere götürülür.”[703]

Muhammed b. Ka’b el-Ku razi şu ayetleri okur ve şöyle açıklardı: ( Sh: 361 )

“Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: «Rabb’im! der, beni geri gönder; ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım!» der.”[704]

Bunu söyleyen kula Allah Teala «Ne istiyorsun, hangi şeyleri yapmayı arzularsın? Mal biriktirmek, ağaç dikmek, binalar yapmak, nehirler açmak için mi tekrar dünyaya dönmek istiyorsun?» diye sorar. Kul şöyle der:

“Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım!”[705]

‘Cenab-ı Hak c.c. şöyle buyurur:

“Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”[706]

Yani bu kişiler ölüm esnasında bu sözleri mutlaka söyler.

Ebu Hureyre r.a. Rasülullah s.a.v.’den şöyle rivayet eder:

“Mümin kabirde yemyeşil bir bahçe içinde ve kabri yetmiş arşın genişliğindedir. Kabrin içi ayın on dördü gibi aydınlıktır. Sizler şu ayet kimler hakkında indi biliyor musunuz?

«Şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşr edeceğiz.»[707]

Sahabe-i kiram dediler ki:

— Allah ve Rasülü bilir!

Rasülullah sa.v. buyurdu ki:

— Bu ayet kafirlerin kabirde çekeceği azabı bildirmek için inmiştir. Kabirde ona doksan dokuz Tinnin musallat olur. Tinnin nedir bilir misiniz?

— Allah ve Rasulü bilir!

— Doksan dokuz ejderhadır. Her ejderhanın yedi başı vardır. Hepsi de onu ısırır, sokar ve vücuduna üflerler. Bu durum tekrar diriltilip kabirden kalkıncaya kadar devam eder!”[708]

Burada belirtilen sayının özellikle doksan dokuz olmasına şaşırmamak gerekir. Zira kabirdeki yılan ve akreplerin sayısı, kişinin sahip olduğu ( Sh: 362 ) kibir, riya, hased, aldatma, kin vb. kötü sıfatlar sayısı kadardır. Bu kötü huylar asıllara, asıllar dallara, dallar budaklara ayrılır. Ve her bir sıfat bizatihi insanı helake sürükleyen sebeplerdendir. Bundan dolayı her biri kabirde akrep ve yılanlara dönüşür. Bu kötü sıfatların en kuvvetlisi ejderha gibi ısırır, zayıfı da akrep gibi ısırır. Bunların arasında olan kötü sıfatlar da yılan gibi ısırırlar.

Basiret sahibi ve kalp gözü açık kişiler basiret nuru ile bu kötü sıfatları ve onlardan dallanıp budaklanan kötülükleri müşahede ederler. Ancak bunların tam sayısı peygamberlik nuru ile tesbit edilebilir. Bu tür rivayetle gelen haberlerin sahih olan zahirleri ve gizli olan sırları vardır. Fakat bunların hepsi de basiret sahipleri için gayet açıktır. Bu tür haberlerin mahiyetini kavramakta güçlük çekenler, haberin zahirine bakarak onu inkar etmemeli. Bunun yerine imanın en alt basamağı olan, doğruluğunu kabul ve teslim olma yolunu tutmalıdır. ( Sh: 363 )

[697] – Benzer Iafızlarla rivayeti için bkz., Ebu Ya’la, el-Müsned, 6870; et-Taberi, eI-Mu’cemu’l-Kebir, 22/388; el-Heysemi, Mecma’u’z-Zeva’id, 4251, 4252.

[698] – Benzer lafızlarla rivayeti için bkz., el-Heysemi Mecma’u’z-Zeva’id, 4252.

[699] – Taha, 55.

[700] – İbrahim, 27.

[701] – Taha, 55

[702] – Ebu Davud, 4753; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/287.

[703] – et-Taberi, el-Mu’cemu’l-Evsat, 1/225; eI-Mizzi, Tehzibü’l-Kemal, 23/605.

[704] – Müminun, 99-100.

[705] – Müminun, 100.

[706] – Müminun, 100.

[707] – Taha, 124

[708] – İbnu Hibban, es-Sahih 7/392; et-Taberi, 16/228; eI-Acurri, s. 358; el-Beyhaki, İsbatu Azabi’l-Kabr, 68; el-Bezzar, el-Müsned, 2233.


dodurgabeyi.tr.gg
 
Facebook beğen
 
DODURGA BELDESİ
 
İlçe [değiştir]
Dodurga - Çorum ilinin ilçesi,

Diğer (kasba, köy, mahalleler) [değiştir]
Dodurga - Ankara ili Yenimahalle ilçesinin köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Afyonkarahisar ili Sandıklı ilçesinin köyü,
Dodurga (Hacıömerler) - Balıkesir ili Dursunbey ilçesinin köyü,
Dodurga - Bartın ili Ulus ilçesinin köyü
Yeni Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin köyü,
Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin Kasabası/Nahiye Merkezi
Dodurga - Bolu ilinin merkez köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Bolu ili Mudurnu ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Çerkeş ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Orta ilçesinin Kasabası,
Dodurgalar - Denizli ili Acıpayam ilçesinin Kasabası,
Dodurga - Muğla ili Fethiye ilçesinin köyü
Dodurga - Sinop ili Boyabat ilçesinin köyü Dodurga Barajı

Tödürge - Sivas ili Zara ilçesinin köyü, Tödürge Gölü

Dodurga - Tokat ilinin köyü
0507 8179799_ Ali Beylerbeyi
 
DODURGA TARİHİ:



Dodurganın Tarihi
Orta Asyadan gelen Türk kavimlerin Oğuz Boyunu teşkil eden oymakları arasında yine Büyük Türk Hakanı olan Oğuz Kağan’ın Nizam-ül Mülk yani dünya nizamının mülki idaresini ele geçirmek için altı oğlunu görevlendirdiği hüküm yer alır. Bunları iki kola ayırmıştır. Bunlar Üçoklar ve Bozoklardır, ayrıca bu iki kolun mensup olduğu ve aynı zamanda Oğuz Kağan’ın evlatları olarak varsayılan kişilerde ikiye ayrılır bunlar Denizhan, Dağhan ve Gökhan Üçoklar koluna, Yıldızhan, Ayhan ve Günhan ise Bozoklar koluna mensupturlar. Beldemiz kısaca Oğuzların Bozoklar kolunun Ayhan sancağına teşekkül eden Dodurga oymağına mensuptur. Tarihi Osmanlı ve Selçuklu yazıtlarında hatta Moğolların Anadoluyu istilasını kaleme alan Çin’in tarihi kaynaklarında da yer alan hatta Türk tarihçilerinde desteklediği bu teoridir. Beldemizin ismi Toturga, Totruga isimlerinin gelişmesiyle mükerrer olmuş sonuç itibariyle bugünkü halini almıştır. Dodurga kelimesinin menşei ise Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-ü Lügat-it Türk” isimli eserinde Dudriaga olduğu görülmektedir. Kaşgarlıya göre bugünkü Çankırı yöresinin bulunduğu coğrafyada Dodurga beldesine verilen isim Osmanlı Padişahı II.Murad’ın hüküm sürdüğü 1451,1452 yıllarında kadı vekilliği yapmakta olan ve ulema adledilen Dudri ağa yada Bedri ağa isimli kişinin adından gelmiş olabileceği bahsedilmektedir. Yine bununla ilgili olarak ünlü Florensalı seyyah Pegalotti “La Pratica Della Mercatura” isimli eserinde Anadolu beyliklerinde olan iştiraklerinde bir Dudri Ağa’dan bahsetmektedir. Fakat Pegalotti’nin bahsettiği kişinin meskun bulunduğu coğrafi konum Kaşgarlı’nınkiyle bağdaşmamaktadır. Pegalotti’nin iki teorisi bulunmaktadır bunlardan ilki Dudri ağa’nın bugünkü Çankırı bölgesinde 1400’lü yıllarda yaşamış bir bilgin olması, ikinci teorisi ise Dudriağa olarak bilinen bir bölgenin bugünkü Sivas il sınırları içinde yer alan bir yöre adı olduğudur. Fakat tüm bu teorilere rağmen tarihçi ve birçok araştırmacının Çankırı ilinin Dodurga beldesinin ismi teşekkülünü Oğuzlardan aldığını varsaymaktadır. Bu olgu daha kuvvetlidir, çünkü büyük tarihi kaynak olarak bilinen Oğuzların Oğuzname isimli resmi belgesine göre Oğuz boy ve kolların ismi Oymakların ismi Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesinden sonra yurt edindikleri bölgeler her oymak kendi adını vermiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte göçebe olarak hayatlarını idame ettiren bu oymaklar çadır hayatından yerleşik hayata geçtiklerinde dolayısıyla Dodurga imside burada meskun bulunan oymağın ismi olması sebebiyle yerleşik düzende bölgenin ismi haline gelmiştir. Bunun yanı sıra Dodurga ismini taşıyan bugün çeşitli illerde 24 belde bulunmaktadır. Ayrıca 1520 ve 1566 yılları arasında hüküm sürmüş olan Kanuni Sultan Süleyman devrinde Dodurga Beldemiz Ankara’da bulunan Haymana sancağına bağlıydı fakat o devirde belde değil oymak olarak adlandırılmaktaydı. Yine bunlara ek olarak Türkolog olan İsveçli A.Vamberyan Anadolu oymaklarıyla ilgili bir liste hazırlamış bu listeye göre Dodurga beldemizin ismi Dodoung olarak yer almış yine o dönemlerde konsolosluk görevini yürüten General Petruseviç’in arşivlerinde de beldemizin ismi Doudougah olarak yer almıştır. Petruseviç’e göre Ankara’da meskun bulunan Gökmene sancağının en büyük nüfusa sahip Doudougah oymağıydı. (Dodurga hem Ankara’ya bağlı hem Haymana hem Gökmene sancaklarında bulunmaktaydı.) Petruseviç’e göre bu oymak 1880 yıllarında 4000 vergi nüfusuna sahipti. Ancak 4000 kişiyle adledilen Dodurga oymağının sadece beldemizle sınırlı olmadığı Ankara çevresinde bağlı diğer oymaklarında mensup olduğu bir teşekkül olduğu sanılmaktadır.
Dodurganın Damgası
Oğuz soyuna mensup 24 Oğuz boyunun ayrı ayrı damgaları bulunmaktaydı. Bugün nasıl ki her devlet dairesinin bir resmi mührü var ise Oğuzlarda da her boyun bir resmi mührü vardır. Dodurga beldemizin de Oğuzun yirmi dört boyundan birini teşkil etmesi sebebiyle bir mührü bulunmaktadır. (Bu mühür yukarıda verilmiştir.) Dodurganın mührü bir çok tarihçi tarafından değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bugün tarihçilerce geçerli ve doğru kabul edilen aşağıda belirttiğimiz Kartal resmini andıran kafa ve kanat kısmının ima edildiği figürdür. Zaten Dodurga oymağının işaretide Kartal olarak adlandırılan kuş simgesidir.

Bu damgalar Selçuklu ve Osmanlı hanedanlıklarında resmi idarelerde kullanılır, kadı ve oymak beylerinin halkı yönlendirmeleri ve resmi yazıt tespitlerinde bu mühürler kullanıldığı söylenmektedir. Hatta bu mühürlerin benzerlerini Osmanlı padişahları ve devlet erkanına mensup kişilerde kullanmaktaydı.

Dodurganın İşareti
Dodurga oymağı aslında Türkî coğrafyanın bir çok yerine dağılmıştır. Bu oymaklar günümüz itibariyle siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda birbirlerinden kopmuştur. Ancak tarihinde tarihinde değişmez bir parçası olan amblemini yani işaretini kaybetmemiştir. Buna en yakın örnek olarak bizde Dodurga oymanğının işareti olan Kartal figürünü Dodurganın Sesi isimli dergimizin amblemi olarak kullanmaktayız. Bunun yanı sıra Sivasın Dodurga mezrasındaki halk, Tokat’ın Turhal ilçesine bağlı Dodurga yaylasındaki köylüler, Amasya’nın Sarı Kurşun köyündeki Dodurga oymağına mensup birkaç aileden teşekkül olan halk, Tarsus bölgesinde yaşayan ve bugün Varsak Türkmenleri olarak adlandırılan Türkmen beylerinin mensup olduğu Dodurga oymağına dahil bütün beyliklerin hemen hemen hepsi Kartal figürünü kendi işaretleri kabul etmektedirler.
Değerli hemşehrilerimiz ; Dodurga beldemizle ilgili her şeyi güzümüzün yettiğince sizlere aktaracağız lakin bu çalışmalarda büyük çabalar sarf edilmektedir. Sizlerin desteğiyle birlikte bu güçlüklerin üstesinden geleceğimize inanmaktayız. Bu nedenle destek, öneri, özeleştirilerinizi bekliyoruz.

Dodurga Kelimesinin Anlamı
Dodurga kelimesini bugün kime sorsanız beldemizin adından ibaret olduğunu ifade edecektir. Fakat Dodurga kelimesi şayet Oğuz’un 24 boyunun Dodurga oymağının mensubiyetindeyse bir çoğumuzun bildiği gibi belde ismini oluşturmaktadır. Ancak Oğuznameye göre her oymağın bir adı ve bu adın bir anlamı ayrıca her oymağın bir işareti, damgası ve sayısı bulunmaktadır. Dodurga kelimesinin anlamıda bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı kayıtları, Selçuklu arşivleri ve Türk Tarihi araştırıldığında ortak sonuç olarak Oğuz kaynaklarının nitelendirdiği anlam ortaya çıkmaktadır. Bu anlam şudur ki Dodurga demek; Ülke alan, zapt eden, Yurt tutan anlamını taşımaktadır. Tarihi kaynaklar irdelendiğinde 1040 yılında başlayan Selçuklu hanedanlığının kurulma aşamasındaki yıllarda büyük bir payeye sahip olmuşlardır. Bunun yanı sıra yine Anadolu Selçuklularının hüküm sürdüğü 1077-1308 yılları arasında Dodurga oymağı bugünün tabiriyle süvari öncü birlik olmuştur. Bu nedenle Dodurga’nın anlamı Ülke alan, Yurt edinen olarak tarihteki yerini almıştır.


 

 
Bugün 45 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol