ŞİİR,BOŞANMAK:

 

B a r ı ş ı n

Evlilik oyuncak gibi görülmez,
Ayrılık üzücü karar verilmez,
Sonuda ızdırap riske girilmez,
Boşanma düşünmen haydi barışın.

Yüreğin buruksa sorunu paylaş,
Susmak çözüm değil konuş ve anlaş,
Hak'kı hukuku bil artık helallaş,
Boşanma düşünmen haydi barışın.

Aradan buzları çekin kaldırın,
Sözü geçenlere ortam buldurun,
Nefretin yerine sevgi doldurun,
Boşanma düşünmen haydi barışın.

Çocuklar arada rezil olmasın,
Gönülde açılan çiçek solmasın,
Diyalok sağlayın pürüz kalmasın,
Boşanma düşünmen haydi barışın.

Ayrı hanelerde huzur bulunmaz,
İnatlaşırsanız önlem alınmaz,
İhanet edene Zeki sarılmaz,
Boşanma düşünmen haydi barışın.

4-12-2009
 
 
 

Zeki Çelik



 

Boşanma Nedeni

Boşanma Nedeni
İki arkadaş yolda,
Karşılaşınca bir arada.
Hal hatır faslından sonra,
Bir sormuş diğerine:
-Boşandığını duydum dostum,
Bu duruma çok üzüldüm.
Boşanma nedeni neydi?
-İnanmayacaksın ama,
Basit bir çorap yüzünden,
Yaptığımız tartışma,
Sonuçlandı boşanmayla.
-Nasıl oldu bu tartışma,
Merak ettim anlatsana.
-Çoraplarının kırışık olduğunu,
Söylemiştim ben hanıma.
-Ee.. ne var bunda?
-Ne olsun dostum,
Meğer o gün karımın,
Çorap yokmuş ayağında.
 
 
 

Kemal Tekir



 

Ç o c u ğ u K o r u n

Analar, babalar uyanık olun,
Hayırlı birini seçin ve bulun,
Hakka,hakikata ulaşsın yolun,
Çocuğu ortada bırakmayınız.

Umudun yok ise nikahı kıyma,
Çileden,cefadan sabrette yılma,
Evladı dışlayıp zalimkar olma,
Çocuğu ortada bırakmayınız.

İyi geçinmeli evlenen eşler,
Diyalok koparsa bozulur işler,
Boşanma arttıkca ağrıyor başlar,
Çocuğu ortada bırakmayınız.

Minnacık gözlere yaşlar dizmeyin,
Hıçkırığa boğup dövüp,üzmeyin,
Beyhude misali kopuk gezmeyin,
Çocuğu ortada bırakmayınız.

Köşede,bucakta kalmasınlar aç,
Sıcacık yuvaya ilgiye muhtaç,
Zekice düşünün sevgidir ilaç,
Çocuğu ortada bırakmayınız.

10-1-2010
 
 
 

Zeki Çelik


 

Şimdiki Evlilikler

Birinci yılda; adam konuşur,
Kadın dinler.
İkinci yılda; kadın konuşur,
Adam dinler.
Üçüncü yılda, ikisi de konuşur,
Komşular dinler.
Dördüncü yılda biz unutulur,
Sen ben konuşulur.
Beşinci yılda; boşanma kararı alınır,
Evlilik bitirilir.
Naçizane önerim;
Evliliği beş yıl ve üzerinde olanlara,
Mutlaka,
Plaket verilmelidir.

08.03.2010
İstanbul
 
 
 

 

Saadettin Güven

 

Bir çocuk ağlıyor

Koşuyor saatler, dönüyor dünya,
İnsanlar telâşlı, dünya telâşlı.
Dinleyin anneler, duyun babalar,
Bir çocuk ağlıyor gözleri yaşlı.

Zaman bir tiyatro, açılmış perde,
Mekân adliye sarayı ve bir de,
Boşanma davası varken içerde,
Bir çocuk ağlıyor çatılmış kaşlı.

Davacı, davalı, tanık burada,
Hâkimin yüreği yanık burada.
Herkesin vicdanı sanık burada,
Bir çocuk ağlıyor masum bakışlı.
 
 
 

Zeki Çalar


 

Bu Çağın İnsanına..

Dünyaya ziyade meyil bağlamak
Eşeği sırtına almak gibidir
Değmez şeye ah çekip de ağlamak
Kötü bir çıkmazda kalmak gibidir..

Kanaatkâr olan her zaman tokdur
Zamanı boş yere tüketen çoktur
İnsan için asla boş zaman yoktur
Boş zaman, ömürden çalmak gibidir..

Daha fazla olsun, malım var ama
Deyip helalinden başka arama
Eğer bir de bulaşırsan harama
Ateş deryasına dalmak gibidir..

Aceleci olma, sabırla bekle
Bil ki bahar gelmez birtek çiçekle
Bal, arıyla olur, arı petekle
Emek, karşılığı bulmak gibidir..

Ömür çok kısadır, yan gelip yatma
Nasihatı tutup kenara atma
Zamansız herşeye elin uzatma
Olmamış ekini yolmak gibidir..

İylik zordur ama, sakın üşenme
Bir savaş yok ise, silah kuşanma
Çocuğun var iken asla boşanma
Yavruyu ikiye bölmek gibidir..


29 - 08 - 2008 Amasya
 
 
 

Seyfeddin Karahocagil



 

E t k i

 

Aile için de çıkmasın kavga,
Küçüktür diyerek geçmeyin dalga,
Güneşten koruyup olalım gölge,
Çocuklar üstün de et ki yapıyor.

Hakaret, tavırla yapmayın vurgu,
Minnacık beyine salmayın korku,
Onlar da mevcuttur anlayış,duygu,
Çocuklar üstün de et ki yayıyor.

Boşanma konusu gelmesin dile,
Başınızdan atıp, vermeyin ele,
Çabucak solarlar benzerler güle,
Çocuklar üstün de et ki yapıyor.

Açıkta koymayın bedeni üşür,
Sarıp, sarmalayıp giysiyi aşır,
Her hafta yıkayın mikrop bulaşır,
Çocuklar üstün de et ki yapıyor.

Gözleri önün de sakın ağlaman,
Onlarsız hayata umut bağlaman,
Zekice davranın yürek dağlaman,
Çocuklar üstün de et ki yapıyor.

11-2-2010
 
 
 
 
 

Zeki Çelik



 

Arzuhalci

 

Daha gün ışımadan,
Kalkardı arzuhalci Remzi,
Abdestini alır, kılardı namazını,
Yol üstünden bir fırından,
Alırdı parası yettiğince simit,
Sabahçı kahvesine varırdı,
Kahveci uyandırırdı teker teker,
Yuvasız kimseleri, daldığı uykudan,
Remzi üzülürdü bu duruma,
Dünya hali derdi, ne dese yalan,
Garson bırakırdı çayı masaya,
Yudumlardı çayını ağırdan,
Sonra tutardı dükkanın yolunu,
Duayla açardı her zaman,
Halinden anlayanı yoktu.
Vefa görmedi,
Ne kardeşten, ne dosttan,
Geçerdi daktilonun başına,
Beklerken düşünürdü halini,
Ölmekten korkmazdı,
Ölüm Mevla’nın emri,
Yalnızlıktan korkardı en çok,
Kimi zaman çıkardı ekmek parası,
Çoğu zaman içinde, yok.
Şükretmesini bilen bir adamdı.
Kimler gelmezdi ki kapısına,
Boşanma davam var diye,
Yaz arzuhalci dayı, iyi yaz,
Dava uzamasın ikinci celseye,
Kiminin davası çocuk velayeti,
Bir kadın feryat figanlarda,
Yalvar yakar yaz dedi,
Bırakmasınlar yavrumu babasına,
Nasıl üzülürdü bir bilseniz,
Mesut olsun isterdi ademoğlu,
Yapmayın etmeyin derdi bazen,
Kimilerini ayırmadan birleştirdiği de oldu.
Mutlu sayardı kendini, böyle olunca,
Derdi biterdi, yalnızlığını unuturdu.
Aklına getiren romatizmaları olmasa,
O kalabalık sayardı kendini,
Yalnızlığı çökerdi yine akşam olunca,
Yoktu evde yolunu bekleyeni,
Efkar dağıtsın diye,
Açardı babadan kalma radyosunu,
Ajansları dinlerdi her saat başı,
Hele de oynak bir türkü çalsa,
Ne başı ağrırdı, o zaman,
Ne de azardı romatizmaları,
Aç kalsa ne, alışmıştı zaten,
Yeter ki olmasın milletin davası,
Bir gün hiç kalkamadı yatağından,
Azmıştı, kıran giresice ağrıları,
Ne yokluğunu bilen oldu.
Ne halini soran,
Ne de çalan biri kapısını,
Anladı ki son demdir kendi için,
Azrail’e arzuhalini anlatma vakti,
Öğleyin yokluğunu fark eden mi oldu.
Selası bir camiden verildi.
 
 
 
 
 

Baki Evkaralı


Usta

Denize düşünce, sana sarıldık,
Son pişmanlık neye yarıyor Usta,
Zülfü yâre değdik, eş dost darıldık,
Sanma ki buzdağı eriyor Usta...

Ummanı aşınca, sahi be! aktın,
Mantar sermayene sinyali çaktın,
Vakitsiz ötene, keskin bıçaktın,
Millet şerri hayra yoruyor Usta...

Ulusal belleği, kafadan salla,
Bizim çocukları aman ha kolla,
Çiftlik ağasına, bir selam yolla,
Hedefi göbekten vuruyor Usta...

Boşanma, cinayet, şiddet hep tavan,
Medya dize gelmiş, vurulmuş palan,
Şapkadan gemicik, hop dersen tavşan,
Türban göze perde geriyor Usta...

Çiftçi dert üstüne derdini ekler,
Öğretmen açıkta, boşa emekler,
Yaz kış güncelleme, söner petekler,
Mazlum düşe kalka yürüyor Usta...

Telefon yerine dinlersen sorun,
Telef olmaz ürün, nedir ki zorun,
Toprağı satılan doğmamış torun,
Ceddine kahredip duruyor Usta...

Kırmızı halıyı serdin habura,
Ha! burda şahlandı, döndü babura,
Körpe Mehmedi mi verdin kabire,
Soysuzlar avlunda ürüyor Usta...

Vekil, hekim, savcı, kolcu mapusta,
Gazeteci, aydın, solcu mapusta,
Muhalif olursa, yolcu mapusta,
Yaş kuru bir, damda çürüyor Usta...

Bir çınar dalında yeşeren kolduk,
Özürle, ödünle, tezinle solduk,
Sayende topyekun ermeni olduk,
Soykırım tehciri kürüyor Usta...

Tutmadı diyalog, oldu ittifak,
Ilımlı islamsa sinsi bir nifak,
Allah katında bak, İslam dini hak,
Batıl Hakka tuzak kuruyor Usta..

Milat Onbir Eylül, niyet art niyet,
Şark sorunu varken, bitmez eziyet,
Arap baharıymış, sanki meziyet,
Örümcek ağını örüyor Usta...

Vefasızlık etme ferman atanda,
Batan gemin olsun, derman batanda,
Bu kutsal emanet ana vatanda,
Yatana çatanlar törüyor Usta..

Feryada cevabın, ya lan, ya ulan,
Ulanmış harcına katmerli yalan,
Sessizce yürüt sen, et sen de talan,
Allah şah damarca görüyor Usta..

Haktan Ertuğrulum, hak yolda serim,
Ilgıt ılgıt değil, poyraz eserim,
Şer söylese dilim, kökten keserim,
Zalim zulme yandaş arıyor Usta...
Zalim zulmüne eş arıyor Usta....
 
 

Ertuğrul Yılmaz



 

Merhaba Hayat

MERHABA HAYAT

Karısını bekliyordu bu açık ziyarete.
Aylar olmuştu gelmeyeli.
Yoksa başına bir hal mi gelmişti?
Yoksa hastalanmış mıydı?
Yoksa! ?
Bu yoksa hayra alamet değildi!
Yoksa başını alıp gitmiş miydi?
Bir daha olmayacak mıydı?
Gelmeyecek miydi?
El mi olmuştu göz göre göre?
Mahrem, namahrem! ?
Sabahtan tıraş olmuştu, sinekkaydı cinsinden.
Saç tıraşını dünden yapmıştı.
Sonra saçlara ince uzun kırmızı tarak…
Özenle saklanan o gri takım…
Filinta gibi dolaşıyordu matlada…
Gözleri yere çiviliydi.
Aklında binbir düşünce!
Ya bu açık ziyarette de gelmeseydi?
Rezil rüsva olacaktı!
Kahru perişan olacaktı!
Koğuşun kapısı açıldı,
Kalbi sinesinden fırlayacak gibiydi.
Söylenen isim onun değildi…
Voltasına devam etti üzüntüler içinde.
Koğuşun kapısı bir daha açıldı.
Gardiyan ona bakıyordu, isim onundu, sıra onundu…
Heyecanla fırladı bahçeden.
İnce uzun maltalar kısa geliyordu.
X ray cihazından hışımla geçti…
Ziyaret yerine girer girmez karşılaştı cananıyla.
Sarıldılar birbirlerine.
Ama bir soğukluk vardı cananda.
Oturup hasbihal ettiler.
İncelmiş kaşını havaya kaldırıp ciddileşmeye çalışan canan ayrılmak istediğini söyledi, hüzün vermeye çalıştığı ama beceremediği sesiyle…
Yıkıldı adam!
“Uğruna ölümleri göze aldığım
Bir nefeslik miydi bu sevda? ” diye soracaktı. Vazgeçti.
“Sen bilirsin” dedi.
Aylar sonra gelen ziyareti dakikalar sonra bitmişti.
Yıkık bir halde döndü koğuşuna
Yapılacak bir şey yoktu. Direnecekti!
Günler geçtikçe hayata bağlılığı artıyordu.
Eline ulaşan boşanma evraklarını yırtıp attı.
Ve günler su misali aktı.
Tahliye günü kötü anılarını koğuşun tuvaletine atıp çıktı.
“Merhaba” dedi yeni hayata.
Her son bi başlangıçtı.
Kaybettiklerinin yanında kazandıkları da vardır.
Bir sıfır yenik başlayacaktı ya, olsundu.
Hayat uzun bir maratondu,
Ve henüz yüz metreyi ancak geçmişti.
Kollarını sıvayıp yapıştı hayatın hoyrat kollarına.
Utanmadan… Korkmadan…


Lokman HAMİTOĞLU
 
 
 

Lokman Hamitoğlu


 

Karar Senin

Bu devirde,
Arkan olacak arkan!
Yoksa cebinde,
Deste deste,
Bangonotların!
Ve üstünde de,
Kıyak urbaların!
Yandın demek,
Çok ananı,
Sinamaya götürürlerde,
Haberin olmaz!


Adalet denen terazi,
Doğrumu tartıyor sanıyorsun?
Hak hukuk isteyenleri,
Bu devirde,
Değirmene gönderiyorlar,
Haberin olsun!


Sakın ha!
Kimsedende,
Bir şey isteme!
Alırsın uygunsuz,
Bir cevapda,
Moralin bozulur sonra!


Bekleme bu meclistende,
Sana yarayacak,
Yasa masa!
Sen oradakileri sırıtmalarından,
Adam sayma!


Meclisten,
Adam çıksa,
Dünya,
Yerinden oynar,
Aklında ola!


Senin forsun,
Elinden reyin,
Alınmasına kadar!
Onuda kaptılarmı,
Bir önemin kalmaz!
Haberin ola!


Derlerki,
Bu devirde,
Parasız adama,
Parasız insan,
Şerefsiz insan diye!


Ülkemin,
Yarısından fazlası,
Şerefsiz olmuş!
Neyleyim!
Şeref onur,
Hep ağalatrdan,
Beylerden yana!


Yoksul kardeşim!
Sevinme bu dünyada,
Vatandaşım diye!
Vatan denilen şey,
Uğruna ölünecek,
Toprak parçası!
Onuda kaptırmış köylüm,
Banka borcuna!


Çevrene bak çevrene!
Gör memleketten,
İnsan manzaralarını!
Çok filmler var,
Çok filmler,
Bu sinamada!


Köyün birisi,
Borçlarından dolayı,
Böbreklerini,
Satışa çıkarmış!
Manşetten yazıyor gazeteler,
Hayret doğrusu!


Emekli vatandaşım,
Banka borcundan,
Cinnet geçirip,
Karısını kesmiş,
Boşanma rekorları var,
Mahkemelerde!


Önümüzdeki hafta,
Dünya kadınlar günü,
Yol kenarlarında artık,
Müşteri bekliyor,
Vücudunu satmak için,
Ev hanımları!


İşçi memur köylü öğrencisi,
Çalışanı çalışmayanı,
Gördünmü?
Varmı artık?
Bu topraklarda,
Mutlu olanı!


Kuşlar bile artık,
Sevinçle,
Kanat çırpmıyor!
Bu memlekette,
Dolaşırken kara bulutlar,
Ülkenin üstünde!


Gene geldi!
Gene göründü!
Uğursuzluk!
Tıpkı,
Mütareke yıllarında,
Olduğu gibi!


İşin yoksa,
Çalış çabala!
Yorul terle!
Sonuç,
Kocaman bir,
Garibanlık!
Anlada dinle!


Elde yok!
Avuçta yok!
Zor geliyor zor!
Kendini,
Başladığın yerin,
Bulmak gerisinde!


Ne için?
Kimin için?
Cevap nerede?
Karar senin!


yuvasız kuş
27.02.2011
 
 
 

İsmail Kızılay



 

Sedef Çiçeği

Günlerden bir gün:
Bir mahkeme salonunda
Gerçekle şaka arasında
Neticede boşanma adına bir dava.

Salon dolu,
Meraklı bakışlar her yanda
Asıl şaşılması gerekende
Elli yıl sonra bir yastıktan kopma.

Adam inatçı tavırla
Kadın ise,titreyen elleriyle kontrol altında
Öfke kaplı her yanı
Çıt çıkmadı salondan.

Hakim, “Anlat” dedi tok bir sesle.
Bu yaşta burada olmaya
İten külfet neydi
Mahkeme salonunda yasa boğulmaya.

Yaşlı kadın bir kez daha öfkeyle
Gözlerini çevirdi eşinden,döndü hakim bey'e
Önce söz istedi,ardından
“Yetti gayri” dedi soluklandı.

Kurumuştu ağzı öfkeden,nefretten
Yutkunmak istedi ama yapamadı
Düğümlenmişti sözler ümüğüne
Heyecandan dili dolaştı birbirine.

Kısıkta olsa bir sesle
Yine de ağzını aralayıp
“Bu herif 50 yılımı zehir etti” dedi.
Salon sessizliğe gebeydi.

Gözleri bürünmüştü yasa
Yaşlı kadın hıçkırıklar altında
Yanağına düşen yaşlarla
Başladı hikayesini anlatmaya..

''Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı…
çok sevdiğim! ”
O bilmez… 50 yıl önceydi…
Hediye etiği çiçekten,tohumdu elimde ki.

Yoktu çocuğumuz
Uygun görmemişti YARADAN
Verdim tüm sevgimi çekirdeğe
Büyüttüm,besledim,fidan eyledim ellerimle.

Yavrum bildim okşadım
Tüm sevgimle kucakladım
Kurumaya başladı bir anda
Adaklar adadım gece sulamaya.

‘İyi gelir’ demişlerdi..
Elli yıl hergece su verdim ellerimle
Uyuyakalmışım sadece o gece
Onca zaman içinde sulasaydı bir kere.

Yaşlı kadın yorgun düşmüştü.

“İşte ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim..
Ona hayatımı, umudumu verdim..
Bir kerecik olsun benim işimi yapmadı.
Onsuz daha iyi olacağımı düşünüyor ve boşanmak istiyorum.”

Yaşlı adamın sözleri

Döndü hakim yaşlı adama
Varmı bir diyeceğin bey amca
Bunca yıllar arasında çıkmamıştı hakim karşısına.

“Askerliğimde bahçıvandım, Reisicumhur Köşkünde.
Envai çeşit çiçek vardı o görkemli bahçede.
Sedef çiçeğini orada tanıdım. Fadime’mi de.
Çok seviyordum, ona çiçek buketleri yapıp verirdim hep

İlk evlendiğimiz yıllardı.
Tutuldu boyun ağrısına
Hekimin tavsiyesiydi
‘Her gece uykusunu bölüp uyansın ve boynunu oynatsın’ dedi.”

Yaşlı adam, hâlâ sırtı kendisine dönük olan eşine baktı şefkatle.
“Hekimi pek dinlemedi bizim hatun.
Uykuyu seviyordu.
Benim sözüm de para etmedi! ”

Ben ona, ‘Gece sularsan çiçek kurumaz’ dedim.
Adak adattım. Her gece uyandırdım ve seyrettim.
O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçeği sularken seyrettim.”.
“Her gece o çiçek ben oldum sanki! ”

''Hanım yattıktan sonra kalktım” dedi,
“Sedef çiçeği, gece suyunu sevmez, Hakim bey.
Eşim yattıktan sonra, onun saksıya döktüğü suyu boşalttım hep.”
Şimdi ben soruyorum hakim bey...

Elli yıl her gece
Bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgiyle
Eşinin bir şekilde iyileşmesine
Ve bunca yılda yanık bağrımla sevdiğime göre.


SUÇLUYSAM HAKİM BEY
BOŞAYIN GİTSİN O HALDE.

Açıklama:Bu hikaye gerçek yaşanmış ve bunca yıl sedef çiçeğininde aralarında olduğu elli yıllık aşkın varoluşudur.
Bazı sözler aynen aktarılmış olup kurmaca düzenlenmemiştir.
Zaten SEVGİDE KURMACA olurmu siz söyleyin

TÜM SEVEN KALPLERİN,KAVUŞMASI DİLEĞİ İLE...

SEVGİLİLER,SEVDALILAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

KADER OYUNCUSU
09/02/2011
İZMİR
 
 
 

Kader Oyuncusu




 

Bizler Evliliği Mukaddes Biliriz

Bu ülkenin en büyük baş ağrısı nedir derseniz?
Bizleri en fazla ürküten/ veya korkutan,
Toplumun asıl dinamiği,
Taşıyıcı zırhı,
Ailenin giderek çözülmeye başlamasıdır!
Bizler evliliği,
‘Mukaddes ’biliriz…
Varlığımızın sebebi…
Geleceğimizin temel harcı…
Evlilik, ‘nikâhla’ başlar!
Nikâh, ‘akittir…’
Manevi sorumluluğu olan,
Kutsi bir yemindir…
Evet!
O kutsi çatıda;
Fedakârlık, feragat, vefa…
Sabır, sadakat, selamet…
Bir arada, aynı hamurla yoğrulur…
Aile, mücehhez bir kavram…
Orada, neslin devamı vardır…
Orada, hayatın devamı vardır…
Aynı zamanda,
Neslin ve hayatın korunması vardır!
* *
Türk aile yapısına baktığımızda;
Hayatın bütün güzelliklerini,
Orada okurduk…
Eşitlik, adalet, hoşgörü vs kavramları,
Orada ezberlerdik…
Asıl olan,
Saygıyı, sevgiyi, muhabbeti,
Muhterem bildiğimiz bütün erdemlikleri,
Şefkati, merhameti orada tadardık…
* *
Bir
okudum,
Titredim…
Sanki içim yandı…
Ne oluyor,
Ne oluyoruz…
‘Sosyal çözülme…’
‘Kirlenme…’
Ve sonrasında,
Ürküten tablo;
“Evlenen her üç çiftten biri boşanıyor…”
Resmi kayırlarımız bunları söylüyor…
O rakamlar ne diyor;
“Yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre evlenen çift sayısı yüzde 2,7 artarak 99 bin 659e, boşanan çift sayısı ise yüzde 0,4 artarak 31 bin 413e yükseldi.”
Evlenenlerin yüzde 37’si, evliliklerinin ilk 5 yılında boşanmışlar…
Boşanma sayısında en büyük artış ise, Batı Marmara Bölgesinde…
Ve bunu diğer bölgeler takip ediyor…
* *
Bu bir kanayan yaradır…
Toplumdaki, ‘sosyal depremdir…’
Türkiye’nin, ‘bir numaralı’ gündemi olmalıdır!
Evet, ‘aile’ dedik…
Ailenin çözülme ekseninde;
Birbirimize olan,
Sevgiyi, Saygıyı, Sadakati…
Güveni, Emniyeti, Hoşgörüyü…
Yitirdiğimizi görebiliyor muyuz?
Kaybettiklerimiz arasında,
‘değerlerimiz…’ var!
Pek o kadar,
Ölçüye ve tartıya gelmeyen,
Kutsi değerler!
Hayat Yolculuğunun başında;
Niyetimiz vardı…
Emelimiz/veya amelimiz vardı…
İstikbalimiz/veya istikametimiz vardı…
Bizleri, ‘biz yapan’ varlar!
Bir arı kovanındaki, ‘paydaşım/paylaşım’ gibi!
* *
Toplumdaki artan,
Şiddetin sebebine indiniz mi?
İnsanların hoşgörüsüzlüğünün altındaki,
Temel sebeplere şöyle bir baktınız mı?
Aile içi, ‘artan suçlara…’
Akıl almaz cinayetlere ne demeli!
* *
Bütün bu ve buna benzer sorulara,
Cevaplar aranmalı!
İl İl,
Bölge Bölge,
Çalışmalar yapılmalı…
Toplumun fotoğrafı,
Ayrıntılarıyla çıkarılmalı…
Sosyal analizler yapılmalı…
Velhasıl,
Türkiye’nin, ‘bir numaralı gündemi…’
Aile ve Geleceğimiz olmalı…



 

Bedrettin Keleştimur


dodurgabeyi.tr.gg
 
Facebook beğen
 
DODURGA BELDESİ
 
İlçe [değiştir]
Dodurga - Çorum ilinin ilçesi,

Diğer (kasba, köy, mahalleler) [değiştir]
Dodurga - Ankara ili Yenimahalle ilçesinin köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Afyonkarahisar ili Sandıklı ilçesinin köyü,
Dodurga (Hacıömerler) - Balıkesir ili Dursunbey ilçesinin köyü,
Dodurga - Bartın ili Ulus ilçesinin köyü
Yeni Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin köyü,
Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin Kasabası/Nahiye Merkezi
Dodurga - Bolu ilinin merkez köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Bolu ili Mudurnu ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Çerkeş ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Orta ilçesinin Kasabası,
Dodurgalar - Denizli ili Acıpayam ilçesinin Kasabası,
Dodurga - Muğla ili Fethiye ilçesinin köyü
Dodurga - Sinop ili Boyabat ilçesinin köyü Dodurga Barajı

Tödürge - Sivas ili Zara ilçesinin köyü, Tödürge Gölü

Dodurga - Tokat ilinin köyü
0507 8179799_ Ali Beylerbeyi
 
DODURGA TARİHİ:



Dodurganın Tarihi
Orta Asyadan gelen Türk kavimlerin Oğuz Boyunu teşkil eden oymakları arasında yine Büyük Türk Hakanı olan Oğuz Kağan’ın Nizam-ül Mülk yani dünya nizamının mülki idaresini ele geçirmek için altı oğlunu görevlendirdiği hüküm yer alır. Bunları iki kola ayırmıştır. Bunlar Üçoklar ve Bozoklardır, ayrıca bu iki kolun mensup olduğu ve aynı zamanda Oğuz Kağan’ın evlatları olarak varsayılan kişilerde ikiye ayrılır bunlar Denizhan, Dağhan ve Gökhan Üçoklar koluna, Yıldızhan, Ayhan ve Günhan ise Bozoklar koluna mensupturlar. Beldemiz kısaca Oğuzların Bozoklar kolunun Ayhan sancağına teşekkül eden Dodurga oymağına mensuptur. Tarihi Osmanlı ve Selçuklu yazıtlarında hatta Moğolların Anadoluyu istilasını kaleme alan Çin’in tarihi kaynaklarında da yer alan hatta Türk tarihçilerinde desteklediği bu teoridir. Beldemizin ismi Toturga, Totruga isimlerinin gelişmesiyle mükerrer olmuş sonuç itibariyle bugünkü halini almıştır. Dodurga kelimesinin menşei ise Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-ü Lügat-it Türk” isimli eserinde Dudriaga olduğu görülmektedir. Kaşgarlıya göre bugünkü Çankırı yöresinin bulunduğu coğrafyada Dodurga beldesine verilen isim Osmanlı Padişahı II.Murad’ın hüküm sürdüğü 1451,1452 yıllarında kadı vekilliği yapmakta olan ve ulema adledilen Dudri ağa yada Bedri ağa isimli kişinin adından gelmiş olabileceği bahsedilmektedir. Yine bununla ilgili olarak ünlü Florensalı seyyah Pegalotti “La Pratica Della Mercatura” isimli eserinde Anadolu beyliklerinde olan iştiraklerinde bir Dudri Ağa’dan bahsetmektedir. Fakat Pegalotti’nin bahsettiği kişinin meskun bulunduğu coğrafi konum Kaşgarlı’nınkiyle bağdaşmamaktadır. Pegalotti’nin iki teorisi bulunmaktadır bunlardan ilki Dudri ağa’nın bugünkü Çankırı bölgesinde 1400’lü yıllarda yaşamış bir bilgin olması, ikinci teorisi ise Dudriağa olarak bilinen bir bölgenin bugünkü Sivas il sınırları içinde yer alan bir yöre adı olduğudur. Fakat tüm bu teorilere rağmen tarihçi ve birçok araştırmacının Çankırı ilinin Dodurga beldesinin ismi teşekkülünü Oğuzlardan aldığını varsaymaktadır. Bu olgu daha kuvvetlidir, çünkü büyük tarihi kaynak olarak bilinen Oğuzların Oğuzname isimli resmi belgesine göre Oğuz boy ve kolların ismi Oymakların ismi Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesinden sonra yurt edindikleri bölgeler her oymak kendi adını vermiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte göçebe olarak hayatlarını idame ettiren bu oymaklar çadır hayatından yerleşik hayata geçtiklerinde dolayısıyla Dodurga imside burada meskun bulunan oymağın ismi olması sebebiyle yerleşik düzende bölgenin ismi haline gelmiştir. Bunun yanı sıra Dodurga ismini taşıyan bugün çeşitli illerde 24 belde bulunmaktadır. Ayrıca 1520 ve 1566 yılları arasında hüküm sürmüş olan Kanuni Sultan Süleyman devrinde Dodurga Beldemiz Ankara’da bulunan Haymana sancağına bağlıydı fakat o devirde belde değil oymak olarak adlandırılmaktaydı. Yine bunlara ek olarak Türkolog olan İsveçli A.Vamberyan Anadolu oymaklarıyla ilgili bir liste hazırlamış bu listeye göre Dodurga beldemizin ismi Dodoung olarak yer almış yine o dönemlerde konsolosluk görevini yürüten General Petruseviç’in arşivlerinde de beldemizin ismi Doudougah olarak yer almıştır. Petruseviç’e göre Ankara’da meskun bulunan Gökmene sancağının en büyük nüfusa sahip Doudougah oymağıydı. (Dodurga hem Ankara’ya bağlı hem Haymana hem Gökmene sancaklarında bulunmaktaydı.) Petruseviç’e göre bu oymak 1880 yıllarında 4000 vergi nüfusuna sahipti. Ancak 4000 kişiyle adledilen Dodurga oymağının sadece beldemizle sınırlı olmadığı Ankara çevresinde bağlı diğer oymaklarında mensup olduğu bir teşekkül olduğu sanılmaktadır.
Dodurganın Damgası
Oğuz soyuna mensup 24 Oğuz boyunun ayrı ayrı damgaları bulunmaktaydı. Bugün nasıl ki her devlet dairesinin bir resmi mührü var ise Oğuzlarda da her boyun bir resmi mührü vardır. Dodurga beldemizin de Oğuzun yirmi dört boyundan birini teşkil etmesi sebebiyle bir mührü bulunmaktadır. (Bu mühür yukarıda verilmiştir.) Dodurganın mührü bir çok tarihçi tarafından değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bugün tarihçilerce geçerli ve doğru kabul edilen aşağıda belirttiğimiz Kartal resmini andıran kafa ve kanat kısmının ima edildiği figürdür. Zaten Dodurga oymağının işaretide Kartal olarak adlandırılan kuş simgesidir.

Bu damgalar Selçuklu ve Osmanlı hanedanlıklarında resmi idarelerde kullanılır, kadı ve oymak beylerinin halkı yönlendirmeleri ve resmi yazıt tespitlerinde bu mühürler kullanıldığı söylenmektedir. Hatta bu mühürlerin benzerlerini Osmanlı padişahları ve devlet erkanına mensup kişilerde kullanmaktaydı.

Dodurganın İşareti
Dodurga oymağı aslında Türkî coğrafyanın bir çok yerine dağılmıştır. Bu oymaklar günümüz itibariyle siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda birbirlerinden kopmuştur. Ancak tarihinde tarihinde değişmez bir parçası olan amblemini yani işaretini kaybetmemiştir. Buna en yakın örnek olarak bizde Dodurga oymanğının işareti olan Kartal figürünü Dodurganın Sesi isimli dergimizin amblemi olarak kullanmaktayız. Bunun yanı sıra Sivasın Dodurga mezrasındaki halk, Tokat’ın Turhal ilçesine bağlı Dodurga yaylasındaki köylüler, Amasya’nın Sarı Kurşun köyündeki Dodurga oymağına mensup birkaç aileden teşekkül olan halk, Tarsus bölgesinde yaşayan ve bugün Varsak Türkmenleri olarak adlandırılan Türkmen beylerinin mensup olduğu Dodurga oymağına dahil bütün beyliklerin hemen hemen hepsi Kartal figürünü kendi işaretleri kabul etmektedirler.
Değerli hemşehrilerimiz ; Dodurga beldemizle ilgili her şeyi güzümüzün yettiğince sizlere aktaracağız lakin bu çalışmalarda büyük çabalar sarf edilmektedir. Sizlerin desteğiyle birlikte bu güçlüklerin üstesinden geleceğimize inanmaktayız. Bu nedenle destek, öneri, özeleştirilerinizi bekliyoruz.

Dodurga Kelimesinin Anlamı
Dodurga kelimesini bugün kime sorsanız beldemizin adından ibaret olduğunu ifade edecektir. Fakat Dodurga kelimesi şayet Oğuz’un 24 boyunun Dodurga oymağının mensubiyetindeyse bir çoğumuzun bildiği gibi belde ismini oluşturmaktadır. Ancak Oğuznameye göre her oymağın bir adı ve bu adın bir anlamı ayrıca her oymağın bir işareti, damgası ve sayısı bulunmaktadır. Dodurga kelimesinin anlamıda bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı kayıtları, Selçuklu arşivleri ve Türk Tarihi araştırıldığında ortak sonuç olarak Oğuz kaynaklarının nitelendirdiği anlam ortaya çıkmaktadır. Bu anlam şudur ki Dodurga demek; Ülke alan, zapt eden, Yurt tutan anlamını taşımaktadır. Tarihi kaynaklar irdelendiğinde 1040 yılında başlayan Selçuklu hanedanlığının kurulma aşamasındaki yıllarda büyük bir payeye sahip olmuşlardır. Bunun yanı sıra yine Anadolu Selçuklularının hüküm sürdüğü 1077-1308 yılları arasında Dodurga oymağı bugünün tabiriyle süvari öncü birlik olmuştur. Bu nedenle Dodurga’nın anlamı Ülke alan, Yurt edinen olarak tarihteki yerini almıştır.


 

 
Bugün 50 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol