ŞİİR,OTEL_MOTEL:

 

Otel Odalarında

 

 

Bir merhamettir yanan, daracık odaların
İsli lambalarında, isli lambalarında.

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
Kırık masalarında, kırık masalarında.

Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,
İzbe sofralarında, izbe sofralarında.

Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı,
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

Duyuluyor zamanın tahtayı kemirdiği
Tavan aralarında, tavan aralarında.

Ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında.
 

Necip Fazıl Kısakürek



 

Otel Odası

Aklıma seni getirmedim,
bir gözyaşım bir ben vardım orda.
Seni anmadım,
senden hiç sözetmedim,
ve öğütler vermedim kendime,
birde sevdiğim,
öksüz kaldı söndü umutlarım,
o karanlık otel odasında...
**
Yaylı demir sedirin
bağdaş kurdum ortasına,
başım ellerim arasında,
bir anlık düşünerek,
kömür karası gözlerini.
Ve yağmur bir hışımla,
vuruyordu pencereme,
serin serin..
Sen geldin sandım yanıma,
hüznüm tebessüme döndü birden.
Oturdun demir sedirimin ucuna,
sen açtın yüzümde sen,
altı tahtalı otel odasında...
**
Kim gelmiş kim geçmiş kimbilir,
ne şairler ne yazarlar.
Nice güzeller gitmemiştir akıllarda.
Zaten sevmeye görsün insan,
şairlikte kolay yazarlıkta.
Kaç aşık benim gibi,
sevgiliyi hiç düşünmemiştir..
Şu tahtaların nemi,
belkide sefil gözyaşlarıdır kimbilir.
Nağme nağme çatlak olmuş duvara,
ah eden bülbüllerin sesi,
biliyorum ki,
şu dökük otel odasında..
**
Kaç seven ruh dolanır etrafımda,
kaç yaş döken göz görürüm.
Biri sağ yanımda ağlar,
biri oturmuş yazar sol yanımda.
Biri dikmiş gözlerini,
harap olmuş şu halime,
hazin hazin bakar karşımda.
Bazan sevdiğim o kadının,
erkekçe hayalini düşünürüm,
utanmaz arsız,
gelir gider yanıma.
Sonra bür bür büzülürüm,
bu soğuk otel odasında...
 
 

 

Ali Binboğa



 

 

Otel

Rızali:
Ulla Temel emice,
ben sa'a;
yapayım bir demece!
Ben aslında,
iyi bir kuldum,
sırf seninyüzünden,
beş yıldızlı,
otelden kovuldum!

Temel:
Üzülme yeğenim,
bilirsin forsum,
her yerde geçer benim!
Geçmişin hatırına,
iyi uyuman için,
sabah yarına,
çok yüksek bir yapıda,
Ankara'da,
Dışkapı'da,
sana çok yıldızlı,
bir otel buldum.
Zaten;
hanum tarafından,
evden kovuldum!

Rızali:
Toğru mu,
tiğsin Temel emice?
Demek çok yıldızlı,
otelde yatacağız bu gece!

Temel:
Hayal edeken kızları,
saya saya uyuyacaksun,
gökteki yıldızlaı!

Rızali:
Temel emice!
Haydi gidip bakalım,
insan gibi çıkıp yatalım.

Temel:
Ulla yeğen,
önce yatacağın yeri,
gör beğen!

Rızali:
Otel çok iyi,
çok has mı?
Yoksa;
Ankara Palas mı?

Temel:
Otel çok iyi,
çok has!
Otelin adı;
gündüz beyaz
gece ayaz
Dışkapı Palas!

Rızali:
Ulla emice!
Sen ne tiğyiğsun da;
pişmiş tavuk gibi,
bizi yiğyiğsun da!

Temel:
Ulla yeğen!
Dedik ya,
üstü açık,
yüksek bir yapıda,
yani tepenin başında,
içeride değil dış kapıda,
Ziraat'in bayırında,
Ankara Dışkapı,
Veteriner çayırında!

Rızali:
Anladım!
Anladım!
Çok iyi çok has.
Bundan boyle,
otelin adı olsun;
Dışkapı Çayır Palas!
 
 
 

 

 

Hüseyin Avni Çakıroğlu

 

 

Otel Günlüğü

Otelin önü meydan,
Korkunç sıkılıyorum her şeyden.
Mektup gelmiyor evden,
Ben eve gidemiyorum.

Otelin odaları kutu kutu,
Kaldığım yer çatı katı.
Bu yalnızlık aman çok kötü,
Durduğum yerde duramıyorum.

Balkonda çifte kumru,
Olmuşlar Allah'ın emri.
Ben ağlamışım kimin umru,
Kimseye kızamıyorum.

Otelin muslukları damlar şıp şıp!
Gideyim dedim olmadı nasip.
Konmadı önüme bir
sıcak aş pişip,
Anamın yemeklerini özlüyorum!
 
 

 

Abdurrahman Günay


 

Yalnızım Sana Köhne Bir Otel Odasından Sesleniyorum

 

Uzun zamandır ilk kez,
evet ilk kez
kağıdı kalemi elime alıyorum.
Şiir için,
senin için.
Ve ilk günün coşkusu,
heyecanı, hüznü,
ama ümidi de...
Ve bunları mısra diye
düşüyorum.
Hep böyleyim zaten,
kuralsız.
Şiirde de değişmiyor

Seni ve sensizliği
ya da sensiz, seninle olmayı,
hiç yaşamadığım kadar çok
yaşıyorum,
bugünlerde.

Belki bundandır,
dokunuşum mısralara.
Ya da çıldırtan bu otel odasının
sıcağına rağmen
ve kemiklere işleyen,
gecenin karanlığına
rağmen;
aylar aylar, önce
dokunmuş olsan bile,
tenimde kokunu hissetmemden...

Her ne olursa olsun,
ekmişim ya seni gönül bahçeme;
beklerim hasadımı,
evimden kilometrelerce uzak,
loş bir otel odasında bile.

Kanadı kırık bir kuş misali
uçamıyorum
sensiz,
çırpınıyorum.
kuş yürümeyi de bilmez ki
zaten!

Sana yazdığım bu son şiir demek geliyor
içimden.
Ama olmuyor.
Neden mi son?
Çünkü;
hep senden ayrıyken
yazıyorum.
Yanındayken
kaleme ve kağıda gerek yok!
Uçurup götüren,
bin yerden vuran ama ille de kahreden
mısralara da gerek yok!
Çünkü, birlikte olduğumuzda
varolan bir şey var ki,
her şeyden güçlü.
“Gözlerimiz”,

bakışmamız yetiyor,
asırları anlatmaya...

Buz gibi soğuk su bile kar etmedi,
sensizlik ve senden uzakta olmanın
acısından
ve de gecenin kavurucu sıcağından,
yanan vücuduma.
Beni kendime getiremedi,
senden koparamadı.
Zaten senden ayrıyken hiç kendimde
değilim ki.
Hep sana dalıyorum.
Bazen avuçlarımın arasına aldığım
başım,
bazen da yediğim
yemekten arta kalan kağıda
düştüğüm mısralar,
yetiyor seni yaşamaya.
Hah...
Buna yaşamak denirse,
hayat anlamında!

Elim kanıyor.
İki günden beri durmadı ki
hiç!
Kan nedense
bu aralar
bana güzel şeyler
hatırlatıyor.
Bazen, seni akan birkaç damla kanıma
borçlu olduğumu düşünüyorum.

Neden yoksun sanki yanımda
ya da ben neden orada değilim?
Eski mısralarımda,
hep bir ümit vardı,
artık o yok mu oluyor ne?
Artık o baharı bekleyemiyor muyum,
yoksa?

Ama yoo...
Hayır, asla!
Sanırım bu mısralar
doldurmaydı.
Çünkü; biliyorum ki
seni benden
hiç
ama hiç bir kuvvet ayıramaz.
Her şeyin üstünde olan Tanrımdan başka.

Ölüm bile!
Bu ömre
yalnızca; beklemek sığsa bile.
Haaayır!
Kocaman bir hayır.
Vazgeçmem, vazgeçemem senden.
 

Abdurrahman Kaan Köker

 

 

Otel Odasında

Yıldızı hiç olmamış,
Tecrit içinde bir otelin.
Numarasız odasında,
Kirli çarşafında tel örgüsü,
Ak düşmüş saçlarında,
Yılların törpüsü.
Sadece içine konuşan,
Ve sesini sadece yüreği duyan
Bir adamı anlatır gece...
Sürgülü bir demir kapı,
Hayallere kapanan tek bilmece.
Sigara dumanından sararmış duvarlarında,
Sayısız ihanet resmi.
Belki de hiç doğmamak üzere,
Terk etmiş güneş geceyi.
Ve terk etmiş gökler maviyi...
Gözleri takıldı onlarca detayına sıvanın.
Bir küfürde nasibine,
Kırk mum misali yanan lambanın...
“Ulan dedi...Ulan ben senin.....”
Yıldızlar olsaydı eğer,
Düşseydi penceremden içeri,
Sana minnet eder miydim be!
Yada o yüreğimi ilk çalışında hani.
Alabilseydim kameri içeri,
Ve küstürmeseydim nazlı gelini.
Sana minnet eder miydim be!
Şimdi kim neyler,
Kırk muma mahkum,
Bir ışığın solgun hüzmesini.
Şimdi kim neyler,
Yılların hüzne vuran gölgesini...

Yenilensin diye sarartı tavanda,
Bir Bafra cıgarası düştü bahtına.
Ve derin derin çekip,gülüyordu.
Gülüyordu;
Alyuvarları yollarken idam sehpasına.
Geçmişin çapağı,
Taht kuralı gözlerine.
Yakıştıramadı,
Feryadı sözlerine.
Şimdi susuyor...Yerden,semaya tüm canlılar,
Ve otel odasından yükseliyor şu şiir diye yazılanlar...

Adım:Engin,
Soyadım:Şair
Sen sanma bu yüzümdeki kir.
Yılların muhasebesi işte,
Nazarımda soluklayan.
Giren hesap borçlu,
Çıkan hesapta kan!
Neydi acep be,
Neydi...
Kanımı helal kılan şu bitlere,
Kurşun sıkmam mı gerek sokaktaki itlere...
Suçum ne benim,
Kapalı, yalnızlıktan gayrı her şey.
Suçum ne benim,
Söylesene anne!
Güneşi uyandırmak mı uykusundan,
Yada geceyi kovmak mı her sabahtan.
Yada su vermek mi menekşelere?
Yada adam olmak mı, adamın olmadığı yerde?
Yada memleket türkülerini dolamak mı dilime?
Yada kor koymak mı yürek közüne?
Suçum ne benim,
Söylesene! ! !
Suçum ne anne!

Dün gece,
Umutlarımı astım,
Ucu delik kunduramın,uzun bağında.
Ne yapayım sen söyle anne,
Mecburi bir otelin,
Ömür çalan, numarasız odasında.
Kollarıma takılan,
Mutsuzluğun bileziği.
Yüzümdeki morartı,
O bu aşkın yalnızlık eziği...
Kalkıp gitmek gelir içimden her gece,
Kalkıp gitmek;
Zulalayıp Bafra cığarısını cebime,
Kalkıp gitmek;
Ses vermeden resmi oda servisine.
Firarımı mavi güvercine söylerim,
Sen canını sıkma.
Geleceğim bir gün...
Geleceğim cebimde umudun gülleri,
Dilimde vuslatın türküleri...
Sen gökyüzünü sakla,anne!
En mavisi benim olsun.
Belki de bu şiirin adını
Engince umut korsun...

Yıldızı hiç olmamış,
Tecrit içinde bir otelin.
Numarasız odasında,
Kirli çarşafında tel örgüsü,
Ak düşmüş saçlarında,
Yılların hazin törpüsü.
Sadece içine konuşan,
Ve sesini sadece yüreği duyan
Bir adamı anlatır gece...
Ve bu yazdıklarımdır,
Umuttan yana tek hece.
Şimdi kapa gözlerini,
Kapa karalar çalmasın anne.
Budur oğlundan gelen,
Son mektup işte.
Oku;
Ama sakın ağlama,
Elbet bir gün geleceğim,
Koynumda yediverenler.
Elbet bir gün geleceğim,
Ha dimdik karşında,
Ha tahta tabutun koynunda.
Gelişimde aç tabutumun kapağını,
Sıyır gözlerimden kefeni,
Ben açamazsam sen yardım et,
Ve göster son kez olsun mavi geceyi,
Ve emanet et;
Bafra cığarasını odama,
Odamı da bafra cığarasına...
 

 

Engin Badem



 

 

Otel Odası

Uykusuz yorgun
Otel odama girdim
Valizimi açtım
Hüznü, yalnızlığı, acıları çıkardım
Sesini komodinin üstüne koydum
Kokunu yastığıma
Gözlerini tam karşıma astım
Minibar dan biraz unutmak aldım
Gözlerimi kapadım
Pencere açıldı
Beyaz bir bulut gülümsedi
Dizlerim hafif yaylandı
Kendimi boşluğa bıraktım
En uç dallarıyla,
Sevdiğim şarkıları söyledi ağaçlar
Bir martı çığlık attı
Elleri gökyüzüne dilenir gibi
En sevdiğim arkadaşım ayağa kalktı
Bir sözcükler karmaşası
Herkes birşey söyledi
Hiç soru sormadım
Hiç konuşmadım
Sabah
haber gönderdi
Gecikecekti




Bir ara seni gördüm
Gözlerin bir namlunun ucu gibiydi
“Ateş” dedi biri bağırdı
Herşey birbirine karıştı
Gözlerimi açtım
Gözlerine takıldım
Kalktım yüzümü yıkadım
Biraz iç burukluğu koydum diş fırçama
Dişlerimi fırçaladım
Şöyle bir yüzüme baktım
Bir bardak hüzün ve sızıyı
Karıştırıp içtim
Yalnızlığımı giydim
Çarptım kapıyı
Çıktım gittim
 

 


Ahmet Karakayan

 

 

Otel Odaları

Kimisi rutubetli,kiminin lambası yok
Otel odasıdır bu; sefası yok,derdi çok
Bazısında fareler cirit atar durmadan
Pireler dans ederler daha sen uyumadan
Sivrisinek yaklaşır, ''dayı! dayı! '' diyerek
Tahtakurusu şişer,kanımızı emerek
Üstünde yorgan yırtık,uyuşursun soğuktan
Ertesi gün ayakta uyursun yorgunluktan
Şezlongun yayı bozuk,yatınca dibe çöker
Tavandaki baykuşlar,sabaha kadar öter
Yanındaki yatakta şişko adam horuldar
Bir diğeri solisttir! Durmaz,şarkı mırıldar
Bazısı sarhoş gelir,bağırır,kafa tutar
Kimisi de pecmürde,adam leş gibi kokar
Hepsinden baskın çıkar otel ''cep fareleri''
Gece 2-3 ten sonra kontrol eder bizleri
Tuvaleti bulunmaz, varsa da suyu yoktur
Böyle olduğu halde; müşterisi pek çoktur
İnsan mecbur katlanır bizim gibi olunca
Cepte para az olup,okuldan kovulunca
02.05.1971 Diyarbakır

 
 
 
 

 

Şuayip Albayrak



 

 

 

Otel Odası

bir otel odasında
yalnız bir adam
hasreti açık bavulunda
gözkapakları düşeyazmış
ayakkabıları savruk divan altı
biri devrilmiş yan yatıyor
diğeri çözük dünyadan bîhâber
çıplak ampul sarılıyor ama
ısıtamıyor odayı
kül tabağı avucunda adamın
ve kokuşmuş izmarit leşleri
perdeler koyu gri
çarşaflar açık
pantolonu gömleğinin kucağında
ütü yerlerinden katlanmış
ve yünsüz battaniye derin dondurucu
bu otel odasında
yalnız bu adam
sılası saklı bavulunda
 
 
 
 
 

 

Ali Özcan

 

 

Otel Odaları

Otel odalarını hiç sevmem
Ne evime benzer ne barkıma
Bir zindanı aratmaz
Özgürlüğün kapana kısılması

Oysa evim öyle değil
Bahçesinde çiçeklerin olduğu
Kuşların
getirdiği
Uzak diyardaki sevgilimden

Hele odam, içimi yansıtan odam...
Yalnızlık paylaşılmaz ama
Yalnızlığı ben alırım
Ve onundur geriye kalan
Bütün keder ve gam

Hem şiir de yazılmaz
Daracık otel odalarında
Kelimeleri yakalamak için insan
Adım adım gezmeli
Adeta koşmalı bir sözcüğün peşinden

Otel odalarını hiç sevmem
Bana göre değil oralar
Bana göre değil
Sevemem.
 

Ali Cemil

 

 

Otel Odaları

Odalar vardır,her gün değişen
Kah büyüyen,kah küçülen
Kimi biraz karanlık,
Kimi biraz daha aydınlık
Ortak paydaları,hepsinde yaşanan
Koskoca bir yalnızlık
Otel odalarıdır bunlar
Kiminin duvarları beyaz,
Kiminin sarı
Üstüne gelir gibi olur
O ruhsuz duvarları
Işığını söndürür,
Sağa sola döner durusun
Yalnızlık tek dostundur
Ona sarılır,uyursun….
 
 
 

 

Recep Atak


dodurgabeyi.tr.gg
 
Facebook beğen
 
DODURGA BELDESİ
 
İlçe [değiştir]
Dodurga - Çorum ilinin ilçesi,

Diğer (kasba, köy, mahalleler) [değiştir]
Dodurga - Ankara ili Yenimahalle ilçesinin köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Afyonkarahisar ili Sandıklı ilçesinin köyü,
Dodurga (Hacıömerler) - Balıkesir ili Dursunbey ilçesinin köyü,
Dodurga - Bartın ili Ulus ilçesinin köyü
Yeni Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin köyü,
Dodurga - Bilecik ili Bozüyük ilçesinin Kasabası/Nahiye Merkezi
Dodurga - Bolu ilinin merkez köyü/mahallesi (2008),
Dodurga - Bolu ili Mudurnu ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Çerkeş ilçesinin köyü
Dodurga - Çankırı ili Orta ilçesinin Kasabası,
Dodurgalar - Denizli ili Acıpayam ilçesinin Kasabası,
Dodurga - Muğla ili Fethiye ilçesinin köyü
Dodurga - Sinop ili Boyabat ilçesinin köyü Dodurga Barajı

Tödürge - Sivas ili Zara ilçesinin köyü, Tödürge Gölü

Dodurga - Tokat ilinin köyü
0507 8179799_ Ali Beylerbeyi
 
DODURGA TARİHİ:



Dodurganın Tarihi
Orta Asyadan gelen Türk kavimlerin Oğuz Boyunu teşkil eden oymakları arasında yine Büyük Türk Hakanı olan Oğuz Kağan’ın Nizam-ül Mülk yani dünya nizamının mülki idaresini ele geçirmek için altı oğlunu görevlendirdiği hüküm yer alır. Bunları iki kola ayırmıştır. Bunlar Üçoklar ve Bozoklardır, ayrıca bu iki kolun mensup olduğu ve aynı zamanda Oğuz Kağan’ın evlatları olarak varsayılan kişilerde ikiye ayrılır bunlar Denizhan, Dağhan ve Gökhan Üçoklar koluna, Yıldızhan, Ayhan ve Günhan ise Bozoklar koluna mensupturlar. Beldemiz kısaca Oğuzların Bozoklar kolunun Ayhan sancağına teşekkül eden Dodurga oymağına mensuptur. Tarihi Osmanlı ve Selçuklu yazıtlarında hatta Moğolların Anadoluyu istilasını kaleme alan Çin’in tarihi kaynaklarında da yer alan hatta Türk tarihçilerinde desteklediği bu teoridir. Beldemizin ismi Toturga, Totruga isimlerinin gelişmesiyle mükerrer olmuş sonuç itibariyle bugünkü halini almıştır. Dodurga kelimesinin menşei ise Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-ü Lügat-it Türk” isimli eserinde Dudriaga olduğu görülmektedir. Kaşgarlıya göre bugünkü Çankırı yöresinin bulunduğu coğrafyada Dodurga beldesine verilen isim Osmanlı Padişahı II.Murad’ın hüküm sürdüğü 1451,1452 yıllarında kadı vekilliği yapmakta olan ve ulema adledilen Dudri ağa yada Bedri ağa isimli kişinin adından gelmiş olabileceği bahsedilmektedir. Yine bununla ilgili olarak ünlü Florensalı seyyah Pegalotti “La Pratica Della Mercatura” isimli eserinde Anadolu beyliklerinde olan iştiraklerinde bir Dudri Ağa’dan bahsetmektedir. Fakat Pegalotti’nin bahsettiği kişinin meskun bulunduğu coğrafi konum Kaşgarlı’nınkiyle bağdaşmamaktadır. Pegalotti’nin iki teorisi bulunmaktadır bunlardan ilki Dudri ağa’nın bugünkü Çankırı bölgesinde 1400’lü yıllarda yaşamış bir bilgin olması, ikinci teorisi ise Dudriağa olarak bilinen bir bölgenin bugünkü Sivas il sınırları içinde yer alan bir yöre adı olduğudur. Fakat tüm bu teorilere rağmen tarihçi ve birçok araştırmacının Çankırı ilinin Dodurga beldesinin ismi teşekkülünü Oğuzlardan aldığını varsaymaktadır. Bu olgu daha kuvvetlidir, çünkü büyük tarihi kaynak olarak bilinen Oğuzların Oğuzname isimli resmi belgesine göre Oğuz boy ve kolların ismi Oymakların ismi Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesinden sonra yurt edindikleri bölgeler her oymak kendi adını vermiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte göçebe olarak hayatlarını idame ettiren bu oymaklar çadır hayatından yerleşik hayata geçtiklerinde dolayısıyla Dodurga imside burada meskun bulunan oymağın ismi olması sebebiyle yerleşik düzende bölgenin ismi haline gelmiştir. Bunun yanı sıra Dodurga ismini taşıyan bugün çeşitli illerde 24 belde bulunmaktadır. Ayrıca 1520 ve 1566 yılları arasında hüküm sürmüş olan Kanuni Sultan Süleyman devrinde Dodurga Beldemiz Ankara’da bulunan Haymana sancağına bağlıydı fakat o devirde belde değil oymak olarak adlandırılmaktaydı. Yine bunlara ek olarak Türkolog olan İsveçli A.Vamberyan Anadolu oymaklarıyla ilgili bir liste hazırlamış bu listeye göre Dodurga beldemizin ismi Dodoung olarak yer almış yine o dönemlerde konsolosluk görevini yürüten General Petruseviç’in arşivlerinde de beldemizin ismi Doudougah olarak yer almıştır. Petruseviç’e göre Ankara’da meskun bulunan Gökmene sancağının en büyük nüfusa sahip Doudougah oymağıydı. (Dodurga hem Ankara’ya bağlı hem Haymana hem Gökmene sancaklarında bulunmaktaydı.) Petruseviç’e göre bu oymak 1880 yıllarında 4000 vergi nüfusuna sahipti. Ancak 4000 kişiyle adledilen Dodurga oymağının sadece beldemizle sınırlı olmadığı Ankara çevresinde bağlı diğer oymaklarında mensup olduğu bir teşekkül olduğu sanılmaktadır.
Dodurganın Damgası
Oğuz soyuna mensup 24 Oğuz boyunun ayrı ayrı damgaları bulunmaktaydı. Bugün nasıl ki her devlet dairesinin bir resmi mührü var ise Oğuzlarda da her boyun bir resmi mührü vardır. Dodurga beldemizin de Oğuzun yirmi dört boyundan birini teşkil etmesi sebebiyle bir mührü bulunmaktadır. (Bu mühür yukarıda verilmiştir.) Dodurganın mührü bir çok tarihçi tarafından değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bugün tarihçilerce geçerli ve doğru kabul edilen aşağıda belirttiğimiz Kartal resmini andıran kafa ve kanat kısmının ima edildiği figürdür. Zaten Dodurga oymağının işaretide Kartal olarak adlandırılan kuş simgesidir.

Bu damgalar Selçuklu ve Osmanlı hanedanlıklarında resmi idarelerde kullanılır, kadı ve oymak beylerinin halkı yönlendirmeleri ve resmi yazıt tespitlerinde bu mühürler kullanıldığı söylenmektedir. Hatta bu mühürlerin benzerlerini Osmanlı padişahları ve devlet erkanına mensup kişilerde kullanmaktaydı.

Dodurganın İşareti
Dodurga oymağı aslında Türkî coğrafyanın bir çok yerine dağılmıştır. Bu oymaklar günümüz itibariyle siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda birbirlerinden kopmuştur. Ancak tarihinde tarihinde değişmez bir parçası olan amblemini yani işaretini kaybetmemiştir. Buna en yakın örnek olarak bizde Dodurga oymanğının işareti olan Kartal figürünü Dodurganın Sesi isimli dergimizin amblemi olarak kullanmaktayız. Bunun yanı sıra Sivasın Dodurga mezrasındaki halk, Tokat’ın Turhal ilçesine bağlı Dodurga yaylasındaki köylüler, Amasya’nın Sarı Kurşun köyündeki Dodurga oymağına mensup birkaç aileden teşekkül olan halk, Tarsus bölgesinde yaşayan ve bugün Varsak Türkmenleri olarak adlandırılan Türkmen beylerinin mensup olduğu Dodurga oymağına dahil bütün beyliklerin hemen hemen hepsi Kartal figürünü kendi işaretleri kabul etmektedirler.
Değerli hemşehrilerimiz ; Dodurga beldemizle ilgili her şeyi güzümüzün yettiğince sizlere aktaracağız lakin bu çalışmalarda büyük çabalar sarf edilmektedir. Sizlerin desteğiyle birlikte bu güçlüklerin üstesinden geleceğimize inanmaktayız. Bu nedenle destek, öneri, özeleştirilerinizi bekliyoruz.

Dodurga Kelimesinin Anlamı
Dodurga kelimesini bugün kime sorsanız beldemizin adından ibaret olduğunu ifade edecektir. Fakat Dodurga kelimesi şayet Oğuz’un 24 boyunun Dodurga oymağının mensubiyetindeyse bir çoğumuzun bildiği gibi belde ismini oluşturmaktadır. Ancak Oğuznameye göre her oymağın bir adı ve bu adın bir anlamı ayrıca her oymağın bir işareti, damgası ve sayısı bulunmaktadır. Dodurga kelimesinin anlamıda bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı kayıtları, Selçuklu arşivleri ve Türk Tarihi araştırıldığında ortak sonuç olarak Oğuz kaynaklarının nitelendirdiği anlam ortaya çıkmaktadır. Bu anlam şudur ki Dodurga demek; Ülke alan, zapt eden, Yurt tutan anlamını taşımaktadır. Tarihi kaynaklar irdelendiğinde 1040 yılında başlayan Selçuklu hanedanlığının kurulma aşamasındaki yıllarda büyük bir payeye sahip olmuşlardır. Bunun yanı sıra yine Anadolu Selçuklularının hüküm sürdüğü 1077-1308 yılları arasında Dodurga oymağı bugünün tabiriyle süvari öncü birlik olmuştur. Bu nedenle Dodurga’nın anlamı Ülke alan, Yurt edinen olarak tarihteki yerini almıştır.


 

 
Bugün 33 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol